İnsanın ÖZ’üyle bir olması önündeki
en büyük engel zihin. Zihnimiz ne kadar çok çalışırsa özümüze o kadar kavuşamayacağız.
Çünkü çalışan bir zihin, AN'DA
KALMA’yı engeller. Oysa ancak ANDA KALARAK, ÖZ’ümüzü ve bütün VAROLUŞU idrak
edebiliriz. (O yüzdendir ki, KAYGI, negatif bir hissediş biçimidir)
Zihin, egoya aittir. Ego da dünyasal
mükemmeliyeti amaçladığı için hep ne yapsaydım (geçmiş) ya da ne yapmalıyım
(gelecek) içinde yaşar.
Varoluşu ve varoluşla nasıl BİR
olduğumuz idrak etmemiz için ANDA YAŞAMAMIZ gerekir. Yani AN’ı tüm haliyle ve
bütün gerekleriyle yaşamak. "AN'IN AURASINDA YAŞAMAK" diyorum ben buna. AN’ın
aurasına girmek. Bir çay içiyorsanız, bardağın şekli, çayın kokusu, lezzetinin
katmanlarını tam olarak yaşarsanız, varoluşla bütünleşmiş olursunuz. Ve yavaş
yavaş, anları böyle bütünleşerek yaşaya yaşaya, varoluşu idrak etmeğe
başlarsınız. Bir dolmuşta gidiyorsunuz,
yanınızda, önünüzde oturanların saçının kıvrımını algılayın. Sürücünün ne
hissettiğine bakın. Trafik sıkışmış, yandaki araçları inceleyin, sürücülerine
bakın, algılayın olan biteni, anın aurasında olun. Oysa zihin o sırada devreye
girmeğe çalışır “hmmm bugün Ayşe bana niye o lafı etti, patron raporumu
beğenmedi mi acaba, "Ali'nin o hareketi neydi, keşke ben de şunu deseydim, dur
bir dahakine diyeyim. “ zihin coşar, taşar, kuruntu yapar, kaygı yapar, intikam
alır, üzülür, perişan olur bıraksan. Oysa an o an değildir. Şimdi dolmuştaki AN’ın
aurasına girersen tam varoluşun içine ğirmiş olacaksın. Bir başka gün, patron
işini beğenmemiş gibi yaptığında mesela, işte o an’ın gereği olarak o sor,
beğenmedin mi, beğenmediysen niye beğenmedin, mesela. Çünkü o an da onu
gerektir. AN’ların gereklerini başka anlara taşıma zaten.
Zihinden diğer bir örnek. “beni o
da seviyor mu” “beni o da beğeniyor mu” beni beğenmesi için tüh keşke şunu demeseydim”.
Her bir zerresi yanlış dolu bir düşünme biçimi. Birincisi, hepsinden öncesi
senin değerin onun (her kimse o) seni beğenmesine bağlıysa, sen kendi evrendeki "biricik" olmandan kaynaklanan değerini hiç bilmiyorsun ve o sevincini o kişiy ebağlıyarak özgürlüğünü tam olarak başkasına
altın tepside sunmuş olman demektir. Bu beğeniyi isteyen ego’dur. ZİHNİNİ O
YÜZDEN MEŞGUL EDER. Sen hâlbuki anda kalsan –çünkü şu anda o yanında yoktur- AN’ın
aurasına girsen, zihnin sana bu kaygıları da yükleyemeyecek. Çünkü sen o sırada
bir çay bardağının kıvrımıyla meşgulsün mesela. Her neyse bulunduğun an, onun
aurası içindesin. Zihin sana ulaşmaz eğer ANDA KALIRSAN.
Demek ana hedefimiz, zihnimizin
kendi kaygılarıyla bize ulaşmasına zemin hazırlamamak. Çaresi ise ANDA KALMAK. O
yüzdedir, AN öğretisinin önemi. O yüzdendir bütün varoluş tek bir AN’dan
ibarettir bilgisi. Bu bilgiye güvenin. ANDA KALIN. AN’In AURASINA BÜRÜNÜN. Ki,
zihin kaygılarıyla size ulaşamasın.
Merkür ters dönünce ne olur?
Evrende her şeyin bir hayırlı sebebi vardır. 4-Ekim ile 25
Ekim arası işlerin biraz aksiliğe uğrayabileceğini işaret ediyorsa evren, demek
ki çok hızlı gitmekte bir fayda, ek bir yarar yok demektir. Bu yavaşlık ortamında
belki olayları daha net algılayabileceğiz, belki iki kez düşünme fırsatı
bulacağız. Dert etmeyin. An’da kalın ve AN’ın gereklerini yapın. AN çalışmayı
gerektiriyorsa, tamamen çalışma aurası içine girin. An dikkatli olmayı
gerektiriyorsa dikkatli olun.
8 Ekim AY tutulması, ne getirecek?
Herkesin hayatında umulmadık değişiklikler, hatta sürprizli
haller olacağını sembolize ediyor bu Yeniay ve tutulma. Ama siz pozitifte yani
anda, yani varoluşun bütününde kalın ve anın gereği neyse onu yapın. O
değişimler akış içinde nasıl olsa gelecek, o zaman o anın gereğini yaşarsınız.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder