26 Ekim 2014 Pazar

MARS OĞLAK BURCUNA GEÇİP, PLUTO VE URANÜS'LE KONTAK YAPINCA



Mars Yay Burcundaki seyahatini bitirip, bugün (26 Ekim 2014) Oğlak Burcuna geçti. 4 Aralığa kadar olan süreçte Oğlak Burçları doğum günlerine göre, sırayla kendilerini enerjik ve atılımcı hissedebilecekler, haritalardaki diğer etmenler de uygun olduğu sürece. Ancak yine de küçük kazalara, hastalıklara, baş ağrılarına karşı dikkatli olmalılar. Bu süreçte Yengeç, Terazi ve Koç’lar da, ufak çaplı sağlık sorunları ve küçük kazalarla karşılaşabilirler.

Ancak esas sorunlu süreç, Pluto İle Marsın birleştiği (ve ayrıca Uranüs’ün de ters bir açıyla bu geometriye dâhil olduğu) 9 ve 10 Kasım merkez olmak üzere, bu günlerden bir hafta öncesi ve sonrası. Bu süreçte özellikle 3-4-5 Ekimde doğmuş Teraziler, 31 Mart-1-2 Nisanda doğmuş Koçlar, 2-3-4 Temmuzda doğmuş olan Yengeçler ve yine 1-2-3 Ocakta doğmuş olan Oğlakların ve ayrıca bu burçlarda yukarıda saydığım günler çevresinde doğmuş olanların özellikle dikkatli olmaları gerekiyor. (Bu tarihleri bir kenara not etseler ve o günlerde fazla risk almamaya çalışsalar iyi olur)

Boğalar ve Başaklar bu süreçte doğum günlerine göre sırayla Marsın bu geçişinden en olumlu etkilenenler. Enerjik ve girişimci olmaları olumlu sonuçlar getirebilecek (tabii haritadaki diğer etmenler uygun ise)

Tabii, yukarıda saydığım burçlar ve ilgili açıklamalar yükselen burçlar ve haritada önemli diğer önemli unsurları da kapsamakta. Özellikle Yükselen burçlar olumsuz etkilere daha açık.

Yukarıda adı geçmeyen burçlar ise Marsın bu geçişinden etki almayanlar.

An’da kalalım ve AN’ın gereklerini yapalım. Zihnimizin AN’ın dışına çıkmasına, yani kaygılı olmasına izin vermemeye çalışalım.

Sevgiler : )



25 Ekim 2014 Cumartesi

MERKÜR ROTASINDA DÜZELİRKEN


 Merkür rotasında düzelmeğe başlıyor. Tam düzelmeden önce bir günlük bir durma süresi (istasyon süresi) var. İşte önce, bu istasyon süresi içinde zarar tespitleri yapabileceğimiz bir şekilde ortalık aydınlanmaya başlıyor ve geri gitme dönemindeki yanlış giden her şey ortaya çıkıyor. Ama iyi haber, her zaman olduğu gibi, Evren’in amaçsız çalışmadığını anlayacağız ve bu üç hafta süren bir eğilme, bükülme, gecikmenin aslında yararımıza işlediğini anlayacağız.

Şimdi, artık planlarımızda ileri doğru gitmeye başlayabiliriz. (Terazi yükselenler ek olarak bu süreçte kişisel dış görünümünde de bir minik de olsa yenilik katmak isteyebilirler).


Bu dönüş sırasında biz de hayatımızı eski rutinine sokma ve yeni planları hayata geçmek için gerekli enerjiyi bulabileceğiz. Ve, geçen üç hafta hiç öyle görünmemiş bile olsa, bu sürecin hayatımızı yeniden düzenlemek için bir fırsat olmuş olduğunu fark edeceğiz. Evet planları hayata geçiremedik belki ama, o sırada, faydasını şimdi göreceğimiz yeni düzenlemeler yapmış olma ihtimalimiz yüksek. Öte yandan bu düzenlemeler sayesinde de hem sosyal hem de finansal anlamda gelişmeler yaşayabileceğiz, gelecek bir ay içinde. Bazı değişimler sadece anlık, kimileri de uzun etkili olabilecek. Ayrıca finansal konularda da gecikmeler yaşandıysa onlar da nihayet sona eriyor ve yavaş yavaş normale dönüyor. Bu gecikmeler bizi huzursuz etmiş olsa da aslında faydası hem hemen ve hem de uzun dönemde ortaya çıkabilecek. 

23 Ekim 2014 Perşembe

EDGAR CAYCE, ASTROLOJİ, GEZEGENSEL İKAMETLER, TEKAMUL


Edgar Cayce’yi muhtemelen bilirsiniz tp://tr.wikipedia.org/wiki/Edgar_Cayce

Edgar Cayce, hipnoz ile uyutularak trans halindeyken yaptığı ve kayda alınan "okumalar"ı ile tanınmıştır. Transta iken yaptığı teşhislerde, kimi değişik vakaların tedavisi için gerekli ilaçların nerede bulunabileceğini tarif etmiştir. Ayrıca astroloji, reenkarnasyon ve Atlantis ile ilgili kehanetlerde bulunmuştur.

Tabii ben şimdi size onun astroloji ile bağlantılı “okumaları”ndan söz etmek istiyorum.

Ona geçmeden önce bazı bilgilere tekrar değinmekte yarar var. Hepimizin bu gezegende neden doğmuş olabileceğimizi tekrar tekrar irdemesi ve hissetmesi gerekiyor. Varoluşun birçok boyutları var (belki de sonsuz), biz şu anda 3, boyutu algılayabiliyoruz. Yani, bir beden taşımak zorunda olduğumuz ve ancak bilinen 5 duyumuzla algılayabildiğimiz boyutu. Oysa, bu 5 duyumuzun algılamak için yeterli olmadığı varoluş hali de söz konusu. Biz algılayamıyoruz diye yok sayamayız. Köpekler (ve diğer bir çok hayvan türü) nasıl renkleri göremiyor ve öyle bir kavramı hayal bile edemiyorlarsa, biz de kendi algımız dışındakileri hayal bile edemiyoruz ve söylendiğinde de kabul etmekte zorlanıyoruz (çoğumuz). Oysa VAROLUŞ o kadar sonsuz ki. Sadece bir yerküre ve yerküre boyutu gerçekliliğine nasıl sığdırabiliriz ki. 

Edgar Cayce’nin psişik okumaları astrolojiyle ilgili çok miktarda bilgi içermektedir. Cayce’nin okumalarına göre ruhun öğrendiği her şey fiziksel (dünya) düzlemindeki yaşamda gerçeğe dönüştürülmelidir çünkü RUHSAL BÜYÜME DÜNYA DÜZLEMİNDEYKEN ÇABALAMA VE İRADE İLE YAPILMALIDIR.

Cayce’ye göre, yıldız ve gezegenlerin sayısız düzenlemeleri ruh modellerini temsil eder ve Burçlar, yeni bir enkarnasyon için dünyaya gelirken ruhun seçimini yaptığı on iki temel modeldir. Bunlar mizaç (huy), kişilik ve zihinsel ayar modelleridir. Cayce şöyle demiştir: “Burçlar karmik modellerdir (yani karmalarımız gereği edindiğimiz modellerdir), gezegenler dokuma tezgâhı, İrade ise dokuyucudur”. ”Her ruhun geliş amacı bir döngüyü tamamlaması, sonsuza daha da yaklaşması, dünyadaki mevcudiyetinin amacını daha iyi bilmesi içindir”. Cayce “siz ortaya çıkarılmaya hazırlanan bir tanrısınız” diyor. Buradan anlamamız gereken, hani hep bahsettiğimiz, içimizdeki o tanrı özü. Hani egolarımızdan arınıp, ulaşmak istediğimiz ÖZ. Ancak egolarımızdan yani, bireysellikten arındıkça tanrıya yani ÖZ’ümüze yaklaşabileceğiz. Doğum haritamız bize bunun hangi aşamasında olduğumuzu ve şu sırada özellikle hangi öğrenme ve gelişim döngülerini tamamlamakta olduğunu göstermektedir. Cayce’ye göre “astrolojik güdüler (bence semboller), sadece doğum anında Güneş, Ay veya herhangi bir gezegenin konumu nedeniyle değil, varlığın (o kişinin) ruhu evrensel bilincin bir parçası olduğu ve bu mekanda (dünyada) ikamet ettiği için vardırlar.

Cayce ye göre, ruh tekamülü sürecinde başka gezegenlerde de “ikamet etmekte” dir. (bu ikamet ediş sırasında ne tip bir beden kullandığına dair bir açıklık yok). Okumalarında sık sık “ruhun çıkış yaptığı gezegen” den söz eder. Ki bu da ruhun şu andaki enkarnasyonundan önce ikamet ettiği en son bilinç düzlemi ya da deneyim boyutudur. Bu genellikle kişinin doğum haritasında Tepe Noktası’na en yakın gezegendir (yani doğum haritasında görülebilir bir unsurdur). Bu planet genellikle ruhun bu yaşamından önce geçtiği boyutun sembolüdür ve dolayısıyla kişinin kuvvetle bağlı olduğu spesifik özellikleri temsil etmektedir. Cayce şöyle demektedir “ Ölümden hemen sonra, süresi varlığın (o ruhun) ruhsal gelişimine bağlı olan bir bilinçdışı dönem vardır. Ölümden sonra ruh en son dünya deneyimi sırasında akılda oluşan şeylerle beslenir ve bir anlamda bunlar tarafından sahiplenilir. Fiziksel düzlemde (dünyada) ne kazanılmışsa, (şimdi orada) kullanılır.” (Burada bir ekleme yapmak istiyorum, demek ki kişisel çabamız “dünyadaki kazanımlar üzerine olmalı. Bu kazanımlar bir kışlık, bir yazlık ev, iki son model lüks otomobil, bir açık biri değil, bankada milyon dolar, bir hükümette bakanlık, bir şirkette ceo luk falan değil tabii ki J) … Dünyadaki kazanımlar: Özümüze ne kadar yaklaştığımızdır. Yani egomuzu ne kadar törpülediğimizdir. Şimdi tam burada Yashua’nın (İsa’nın) bir sözü geliyor aklıma “siz yeryüzü hazinesi değil, gökyüzündeki hazinelerinizi biriktirin”.

Diğer yandan ünlü medyum Ruth Montgomery’nin okumalarında “planetsel ziyaretler” le ilgili olarak; “ruhsal olarak gelişmek için en iyi yerin dünya olduğu, ancak, dünyanın etrafındaki bütün kozmik çevrenin ruhsal büyüme ve gelişim için çok büyük bir sistemin bir parçası olduğunu vurgulamaktadır. Şöyle der “Eğer kişi fiziksle hayatında mükemmele yaklaşabilirse (özüne yaklaşabilirse), diğer gezegenler olan ziyaretle (ölümden sonra) ıstırapsız geçer. Bu ziyaretler benlik ile yüzleşmek için gereklidir. Başkalarına verilen zararların bedelini ödemek ve benlikteki egoist tavırları ve üstünlük komplekslerini gidermek içindir. Size tekrar söylüyorum: Kendinizle fiziksel yaşamınız sırasında yüzleşin. Sermayenizi stoklayın. Gelişin. Başkalarına karşı düşünce ve eylemlerinizdeki hatalarınızı düzeltmeğe çalışın, çünkü bunları burada yapmak, gezegensel ziyaretlerdeki ruhsal azapları çekmekten daha kolaydır (dinlerdeki cehennem de bu olmalı). Bu arınma işlemini burada başlatmaya zaman ayırmak daha iyi olmaz mı? Başkalarına verdiğiniz zararları belirleyin, ve sizden çekinenlere yardım etmeğe ve telafi etmeğe hemen başlayın. Size zarar verenler için ise, vermişlerse ne fark eder? Bu sizin değil, onların karmasıdır ve kendi benlikleriyle yüzleştikleri zaman bunun bedelini ödemek durumundadırlar. Bu nedenle onları kendi hallerine bırakın ama mümkün durumlarda BAĞIŞLAMAKla ve unutmakla onlara yardım edin (Affetmek konusunun çeşitli inanç sistemlerinde nasıl yer aldığını şu yazımda okuyabilirsiniz: http://astrolojizeynepnihal.blogspot.com.tr/2014/09/karma-ve-affetmek-ruhsal-varolusun-ve.html )

Cayce’nin okumalarından devam edelim: Cayce gelişmiş bir ruh için yaptığı bir okumada Güneş sistemin dışındaki sistemlere de ruhun ziyaretleri, ikametgâhı olabileceğini şöyle belirtmiştir: “ bu güneş sisteminin merkezindeki Güneş’in de ötesi vardır. Bu varlık (ruh) bilincin başka bir alanına giriş sağlayan (belli bir yıldız adı)’ un alanına dahi ulaşabilmiştir. Ve bu varlık (ruh) belli bir misyon için yeniden dünyaya gelmeyi tercih etmiştir”
Cayce ayrıca birkaç okumada harita okumasında rehber olarak kabul edilebilecek hususlar belirtmiştir:

“İnsanın kaderinde bu güçlerden en önemlisi öncelikle Güneştir. Sonra doğum esnasında Yükselen’e denk gelen veya ona yakın olan (gezegenler) gelir. Dolayısıyla insanın yatkınlıkları doğduğu sırada etkisi altında kaldığı gezegenler tarafından yönetilir (ifade edilir demek daha doğru, bence).

Cayce nihai olarak şunu da okumalarında belirtmektedir: “bir ruhun belli biri yaşam süresince gelişmiş veya geri kalmış olması kişinin ideal olarak neyi kabul ettiğine (göklerdeki hazine mi yoksa yeryüzündeki mi) ve zihinsel ve maddesel ilişkilerinde bu idealiyle ne yaptığına bağlıdır. Yaşam, amacı olan bir deneyimdir……” Amacı hep söylüyoruz: Öz’e yaklaşmak


Şimdi bunları tekrar hatırladıktan sonra, günlük kaygılarımızın ne kadarının gerçek olduğunu ve ne kadarının egodan kaynaklandığını bir kez daha düşünelim.  

20 Ekim 2014 Pazartesi

KASIM AYINDA ATÖLYE ÇALIŞMASI


Kasım Ayında İstanbul'da Astroloji ve Ruhsal gelişim atölyesi yapıyorum. 

Katılımcılar hem astrolojinin temel uygulamalarını öğrenecekler, hem de isteyen katılımcının haritası üzerinden uygulamalı çalışacağız.



Katılımcılar kendi bilgisayarlarıyla gelip, ilgili programı indirecek ve gökyüzünde gezegen hareketlerini izlemeyi öğrenecekler. Atölye sonunda da kendi haritalarıyla ilgili gelecek yorumu yapabilir hale gelecekler. 






19 Ekim 2014 Pazar

24 EKİM, AKREP BURCUNDA YENİAY ve GÜNEŞ TUTULMASI

Yeniay ve güneş tutulması 24 Ekim, hemen gece yarısından sonra, saat 00:57’de Akrep Burcu’nun hemen ilk derecesinde (bir burç 30 derecedir) gerçekleşiyor, 


Yeni Ay, astrolojik anlamda, gökyüzündeki en önemli oluşumlardan biridir. Kişisel doğum haritasında kontak kurduğu gezegeni harekete geçirir, yani gezegenin haritamızda temsil ettiği yaşam alanını aktive eder, ayrıca yine, haritanın hangi bölümünde oluşuyorsa o konuyu aktive eder. Bu yüzden de yorumlar haritaya göre yapılmalıdır. Önemli bir aktive edicidir yeniay.

Bazı yeniaylar Güneş tutulması şeklinde gerçekleşir. Böyle durumlarda o yeniayın etkisi ve etki süresi çok daha fazladır. Normalde 2 hafta olan etki süresi, Tutulum nedeniyle 6 aya kadar çıkar. Ancak tam bu noktada astrologların tam olarak görüş birliğine varmadığı bir nokta vardır. Kimi astrologlar tutulumun dünyanın görüldüğü, gözlemlenebildiği bölgelerde yaşayanlar için etkili olacağı, yoksa normal bir yeniay olarak ele alınması gerektiğini savunur. Diğer fikir ise, böyle bir ayrıma gitmeden yerkürenin her yerinde astrolojik olarak etkili olduğunu söylerler.

Ben daha çok ilkinden yanayım. Ancak diğer bakış açısını da tümüyle görmemezlikten gelmemek için iki etkinin ortalarında bir yerde durulması gerekir diye düşünüyorum. Yani ne sade bir yeniay kadar yalın ne de tutulumun gözlendiği bölgelerde olduğu kadar keskin.

Bu Yeniay Akrepte ve Venüs’le birleşik (tabii dünyadan bakınca göründüğü şekilde, yoksa uzayda Venüs ve Ay’ın birleşmesi beklenemez) ve Neptün’den destek alır biçimde. Bu birleşim müthiş bir aurayı da beraberinde getiriyor. Ne kadar tutkumuz ve hayalimiz varsa en estetik haliyle yüzeye çıkıyor. Onları çok naif bir şekilde hayata geçirme fırsatı bulabiliyoruz. Haritamızda etkili olduğu yaşam alanıyla ilgili olarak, tutkulu, becerikli, konsantre olabilir, derinlemesine araştırıcı, derin ve sezgileri yüksek hale gelebiliyoruz.

Bu yeniay elbette Akrep Burcunun ilk günlerinde doğanlarda en etkili halinde. Çünkü onlar doğum günlerinde bu yeniaya sahip olacaklar ve bu nedenle de etkilerini gelecek doğum günlerine kadar alacaklar. İkinci sırada Balık ve Yengeç Burçlarının ilk günlerinde doğanlar geliyor. Onlar da yaşamlarında Akrebin bu olumlu rüzgarlarının estiğini görebilecekler.
Akrep Burcunun ilk dereceleri yükselenler (doğum saatlerine bağlı olarak) ile, Başta belirttiğim gibi, haritalarındaki herhangi bir gezegene kontak yapanlar da kuvvetli etki alanında.

Boğa Burcunun ilk günlerinde doğanlar, ikili ilişkilerde yukarıda saydığım Akrep aurasını tadabilecekler.

İçinizdeki yaratıcı kaynağın hayata geçmesi dileğiyle, mutlu yeniaylar : )



10 Ekim 2014 Cuma

8 EKİM DOLUNAY’INDAN SONRA


Kişisel bazda, Dolunay, özellikle doğum haritamızın hangi bölümünde gerçekleştiyse, o konuyla ilgili çalkalanma yaşıyor olmamız çok olası. Dipte ne varsa yüzeye çıkıyor –ki bu olumlu bir şey- ve bizleri üzerinde düşünmeye ve hissetmeye teşvik ediyor. Bu günlerde kendi dünyamızda oluşabilecek karmaşıklıklara çok yakından bakalım. Kendimizi çok yakından inceleyelim. Bu yüzeye çıkanlarla yüzleşelim ki tedavi edebilelim. Bu dolunay büyük bir değişimi sembolize ediyor. Hayırlı yöne doğru değişiyoruz kendi içimizde de. Ancak önce çakıl taşları dökülecek, sonra ayıklanacak. Öyle bir süreç yaşamaktayız. Bilinçli yaşarsak, an’da kalıp anın gereklerini, an’ı gözlemleyerek yaparsak, pozitife doğru daha hızlı yol alırız.

5 Ekim 2014 Pazar

ZİHİN, AN, VAROLUŞ’u HİSSETME, MERKÜR GERİ GİDERSE N’OLUR, AY TUTULMASI NE YAPAR?




İnsanın ÖZ’üyle bir olması önündeki en büyük engel zihin. Zihnimiz ne kadar çok çalışırsa özümüze o kadar kavuşamayacağız.

Çünkü çalışan bir zihin, AN'DA KALMA’yı engeller. Oysa ancak ANDA KALARAK, ÖZ’ümüzü ve bütün VAROLUŞU idrak edebiliriz. (O yüzdendir ki, KAYGI, negatif bir hissediş biçimidir)

Zihin, egoya aittir. Ego da dünyasal mükemmeliyeti amaçladığı için hep ne yapsaydım (geçmiş) ya da ne yapmalıyım (gelecek) içinde yaşar.

Varoluşu ve varoluşla nasıl BİR olduğumuz idrak etmemiz için ANDA YAŞAMAMIZ gerekir. Yani AN’ı tüm haliyle ve bütün gerekleriyle yaşamak. "AN'IN AURASINDA YAŞAMAK" diyorum ben buna. AN’ın aurasına girmek. Bir çay içiyorsanız, bardağın şekli, çayın kokusu, lezzetinin katmanlarını tam olarak yaşarsanız, varoluşla bütünleşmiş olursunuz. Ve yavaş yavaş, anları böyle bütünleşerek yaşaya yaşaya, varoluşu idrak etmeğe başlarsınız.  Bir dolmuşta gidiyorsunuz, yanınızda, önünüzde oturanların saçının kıvrımını algılayın. Sürücünün ne hissettiğine bakın. Trafik sıkışmış, yandaki araçları inceleyin, sürücülerine bakın, algılayın olan biteni, anın aurasında olun. Oysa zihin o sırada devreye girmeğe çalışır “hmmm bugün Ayşe bana niye o lafı etti, patron raporumu beğenmedi mi acaba, "Ali'nin o hareketi neydi, keşke ben de şunu deseydim, dur bir dahakine diyeyim. “ zihin coşar, taşar, kuruntu yapar, kaygı yapar, intikam alır, üzülür, perişan olur bıraksan. Oysa an o an değildir. Şimdi dolmuştaki AN’ın aurasına girersen tam varoluşun içine ğirmiş olacaksın. Bir başka gün, patron işini beğenmemiş gibi yaptığında mesela, işte o an’ın gereği olarak o sor, beğenmedin mi, beğenmediysen niye beğenmedin, mesela. Çünkü o an da onu gerektir. AN’ların gereklerini başka anlara taşıma zaten.  

Zihinden diğer bir örnek. “beni o da seviyor mu” “beni o da beğeniyor mu” beni beğenmesi için tüh keşke şunu demeseydim”. Her bir zerresi yanlış dolu bir düşünme biçimi. Birincisi, hepsinden öncesi senin değerin onun (her kimse o) seni beğenmesine bağlıysa, sen kendi evrendeki "biricik" olmandan kaynaklanan değerini hiç bilmiyorsun ve o sevincini o kişiy ebağlıyarak özgürlüğünü tam olarak başkasına altın tepside sunmuş olman demektir. Bu beğeniyi isteyen ego’dur. ZİHNİNİ O YÜZDEN MEŞGUL EDER. Sen hâlbuki anda kalsan –çünkü şu anda o yanında yoktur- AN’ın aurasına girsen, zihnin sana bu kaygıları da yükleyemeyecek. Çünkü sen o sırada bir çay bardağının kıvrımıyla meşgulsün mesela. Her neyse bulunduğun an, onun aurası içindesin. Zihin sana ulaşmaz eğer ANDA KALIRSAN.

Demek ana hedefimiz, zihnimizin kendi kaygılarıyla bize ulaşmasına zemin hazırlamamak. Çaresi ise ANDA KALMAK. O yüzdedir, AN öğretisinin önemi. O yüzdendir bütün varoluş tek bir AN’dan ibarettir bilgisi. Bu bilgiye güvenin. ANDA KALIN. AN’In AURASINA BÜRÜNÜN. Ki, zihin kaygılarıyla size ulaşamasın.

Merkür ters dönünce ne olur?


Evrende her şeyin bir hayırlı sebebi vardır. 4-Ekim ile 25 Ekim arası işlerin biraz aksiliğe uğrayabileceğini işaret ediyorsa evren, demek ki çok hızlı gitmekte bir fayda, ek bir yarar yok demektir. Bu yavaşlık ortamında belki olayları daha net algılayabileceğiz, belki iki kez düşünme fırsatı bulacağız. Dert etmeyin. An’da kalın ve AN’ın gereklerini yapın. AN çalışmayı gerektiriyorsa, tamamen çalışma aurası içine girin. An dikkatli olmayı gerektiriyorsa dikkatli olun.

8 Ekim AY tutulması, ne getirecek?

Herkesin hayatında umulmadık değişiklikler, hatta sürprizli haller olacağını sembolize ediyor bu Yeniay ve tutulma. Ama siz pozitifte yani anda, yani varoluşun bütününde kalın ve anın gereği neyse onu yapın. O değişimler akış içinde nasıl olsa gelecek, o zaman o anın gereğini yaşarsınız.

AN'ın gereklerini yapmak ve AN'da kalmak zaten EVREN'e  ve VAROLUŞ'a başlı başına bir güvendir ve ÖZ'e aittir. Kaygı ise ego'ya. Hangisini seçmek isterdiniz ?